Sen , aldığım nefestin çoğu zaman
En derininden ve ciğerlerimi ezen
Neden diye sorma ne olur ,
İnsan bilemiyor bazen...
Hani güneşin uğramadığı şehirler vardır
Anlatamaz derdini oralarda insanlar
Duyan olmaz haykırsalarda
Dinleyenler çoğu zaman betonlardır
İnsanlar vardır hani, küskündürler hep,
Masmavi gökte birer serçedirler , ürkek
O gün işte böyleydi benim şehrimde
Laleler solmuş , tüm gözler dolmuştu
Minik bir çocuktu ağlayan,
Ayışığına hasret sokaklarda.
Yenilmiş bir savaşçının kanayan yarasından,
Akan kandı biriken, avuçlarda.
Resimlerde laleler gibiydi aslında
Artık tek renkti yapraklar ağaçlarda
Kalkmaz, iner olmuştu eller gidenlerin arkasında
Sen kaybolmuş bir serseri buldun
En kuytu sokaklarından birinde,
Ve derinlerinde bu şehrin.
Dur demedin ama yalnızlığına
İnanmadın saflığına bu hikayenin
Merak etmedin hiç , elleri neden serin.
Bak ne oldu, bastırdı işte karanlık
Artık siyah hakim her yere
Şimdi susar şarkılar.
Kapkatı kesilir bir anlık,
Akşamdan kalma bulutlar.
Sızladı açtığın yara bir kere
Ilık havada donar oldu serseri
Ne hikmettir bu Ayışığım
Isınır mı hiç buz tanesiyle,
Nasırlaşmış o koyu renk elleri,
Dudaklarında çırpınırken,
Islanır kirpikleri
Nağmesiz şarkıları , susmuş şiirleri.
Aradığında seni yanında bulsa
Merak etmese , şöyle karşında dursa
Anlasa seni, ağlamaklı olmasa
Söyleyebilir mi derdini bilinmez
En acısı da bunu kendide bilmez
Vakitleri sayar, sanki bir şey olacak
Dışarlara çıkar, sanki içerlerden sıcak
İnsanlardan kaçar köşe bucak
Mevsimleri sayar sanki yaz olacak
İşte bu şiirin içinde o serseri
Şiir ki , tam ortadan yırtık
Tek derdi var : vefasız bir peri
Ellerinde boğulsa da ses çıkarmaz artık.
Şikayetim yok inan doğrusu buysa
İster istemez kabullenilmiyor,
Mağlubiyet her defasında
Dur demek de faydasız geliyor,
İnan, hasretin en üst safhasında
Sorular almış başını gider
-Olmadı işte gönül artık yeter -
Ne fayda , boş geliyor işte bu sözler.
Kazanmayı unuttum ben bu oyunda
En serseri aşığım karanlıklar sokağında
Zira bu son hezimetti , aşkın kumarında.
Ben o harabe şehrin serserisiyim
Ümitlerini cebine doldurmuş
Yakacak birini bulursam sigaramı,
Ülkeler bulurum çoktan yok olmuş
Kanadıkça taşlara basarım yaramı
Bak , işte notalar karıştı
İnleyen nağmaler susmaya alıştı
Resimlerse birer paçavra misali kırıştı
Kasım soğuğuydu işleyen içime
Üzülmemek için direnmek...
Sokak lambalarında yüzünü görmek,
Tutmak, ama hissedememek,
Ahlar ve haykırışlar sallamak gökyüzüne
Hani susturamazlar ya ağlayan bebeği,
Laflarda bana işlemez işte böyle
Işıkları söndürülen düğün salonları gibi
Karanlıklar hükümdarlığı başladı
Lazım değil artık sabahlar gülüm,
Aşkım nasıl olsa akşamlara karıştı.
Sen, başlamadan bitirdin bu romanı
Öyle masumdu ki...
Yılların eskitemediği ihtiyarlar gibi
Luzumsuz bir ayrılıktı bizimkisi
Üstünü örtmüşken bütün sensizliğin
Yakmana ne gerek vardı sönmüş küllerimi
O gün hala geçmedi bende
Razıyım inan seni görmesemde
Umudum vardı ama önemli değil
Mahvolmak nasılmış, anladım ellerinde.
Süpürüldü bütün ümitlerim
En kuytu merdiven dibine
Ne ister , hala ne beklerim ?
İsyanım , melek yüzlü birine
Yok , yok olacak gibi değil
Alışmalıyım sensizliğe
Ne yapsamda unutsam
Işıkları kapatsam,lambaları söksem...
Mağlup oldum işte kabullensem
Dinlemesem artık o şarkıları
Akşamları kaptırmasam bir daha geceye
Seni tutup gömsem , yarım bir heceye
Irmakların en hırçınında boğulsam
Ne yapsam , ne yapsamda unutsam...
Görüyorsun değil mi gülüm
İnsan nasıl saçmalıyor
Bir geceye mahkum olmuş bin günüm
İnanmıyor , gönül bir türlü inanmıyor.
Senin olsun bu birkaç mısra
Ellerinde kokusu kalsın bir ömür
Vakti değil belki ama
İnan, seni sevmişti bu gönül...
Yarınlar hep seninle gelecek
O günlerse bende hiç geçmeyecek
Renksiz gökkuşağım gökten inmeyecek...
Umursarmısın bilmem ama söylemeliyim :
Mısraların baş harfleri sana
son
sözümü
söyleyecek...